Nereye Gidiyoruz?

Nereye Gidiyoruz?

Nereye Gidiyoruz?

Her gün kalktığımızda, gün içerisinde yapacağımızı bildiğimiz şeyleri yaparken rahat ve güvendeyizdir. Kaçta uyanıp kaçta kahvaltı edeceğimizi ya da etmeyeceğimizi biliriz. Evden çıkış ve işe veya okula gidiş saatlerimiz vardır. Gideceğimiz yere kaçta varacağımız ve gün içerisindeki genel plan bellidir.  Kimi göreceğimizi, hangi yollardan geçeceğimizi, hangi kişilere selam verip hangilerini görmezden geleceğimizi biliriz. Yaşayacağımızdan emin olduğumuz o günden ne beklediğimizi biliriz. Bir önceki günün aynısı…

Yaşantımız içinde de verdiğimiz kararlar ve seçimlerin sonuçlarını bilmek ve tahmin etmek isteriz. GPRS harita gibi, hangi yolu seçersek kaç dakikada varacağımızı ve neyle karşılaşacağımız görmek isteriz. Yolda kaza, çalışma ya da her neyse bizi etkileyecek onu görüp, ulaşmak istediğimiz noktaya ne zaman ve nasıl ulaşacağımızı hep bilmek isteriz. Böylece planlayıp kontrol ettiğimiz hayatımızda sürprizler olmasın.

Son zamanlarda güvenli rutinlerimizden ani bir şekilde uyandık, uyandırıldık.  Önceleri hepimiz şokta ve ne yapacağımızı bilemez haldeydik. Bekledik uzun bir süre… her şey geçsin ve normal dediğimiz önceki rutinimize, bildiğimiz seçimlere ve bize çok seçimimiz varmış hissi uyandıran 2 ya da 3 yol seçeneği veren yol haritamızda rotamızı belirleyip yola devam edelim. Zamanla birlikte değişimin şart olduğunu fark edenler zor da olsa bazı kararlar almaya başladılar. Çevremde birçok insan şehir, semt, ülke, iş değiştirmeye başladı. Önceleri sahip olduklarımızı kaybetmekten korktuğumuzdan dolayı değişmekten çekindiğimiz durumlar başımıza doğal olarak geldi. Kaybedecek bir şey kalmayınca değişimi kabule geçtik.

Değişim, dönüşüm, akışta yaşamak gibi kelimeler duymaya başladık. Hepsi ilk başta korku uyandıran sözler gibi geldi bir çoğumuza. Çünkü değişirsek kim olacağımızı bilememek vardı. Doğduğumuzdan bu yana -ismimiz dahil- bizim adımıza seçilen etiketlerimiz, özelliklerimiz, yapabileceklerimiz, yapamayacaklarımız, sınırlarımız, zayıf ve güçlü yönlerimiz. Çevreye göre bir hikayemiz ve kimliğimiz oldu. Birinin annesi babası, evladı, çalışanı, patronu, arkadaşı, takım taraftarı veya politik görüş sahibi olduk.  Herkes tanıdığı insanların ve kendinin gerçekte kim olduğunu bildiklerini sandı. Ama hepimiz yanıldık. Olabileceğimiz ve yaşayabileceğimiz sonsuz olasılıklar denizinde sınırlayıcı o kimliklere ve hikayelere tutunduk.

Değişmek ve akışta olmak bize korkutucu ve güvensiz gelmeye başladı. Halbuki tek güvende olduğumuz yerin akış olduğunu unuttuk.

Birçoğumuz akışta olmaktan korkarız çünkü gideceğimiz yere varacağımıza güvenemiyoruz.  Bu da işe yaramayan planlara ve engelli rotalara bağlı kalmamıza sebep oluyor. Ve kendimizi sıkışmış ve dar bir alanda hissediyoruz. Sonuç odaklı olup süreci göremediğimizden ve beklentilerimize bağımlı olduğumuzdan özgürlüğümüzü fark edemiyoruz.

Akışta gitmek, nereye gittiğimizi bilmediğimiz anlamına gelmez. Kürekleri atıp teknenin bizi iyi bir yere götüreceğini ummak da değildir. Hedefimizin ayrıntılarından çok amacımızın özüne bağlı kalarak yol almak ve oraya ulaşmanın başka yollarına kendimizi açmak demektir.

Nereye gitmek istediğimizi, amacımızı ve niyetimizi belirleyip kendimizi akışa bırakmaktır. Bu tembellik veya pasiflik olarak görülse bile, akış aslında var olan o büyük enerjiyle uyumlu yaşama iradesi gerektirir. O’na güvenmeyi ve teslim olmayı.

Nereye gidiyoruz diye merak ederken ve O büyük güçle çalışırken varılacak hedefe bağımlılığımızın azaldığını ve yolculuğun, bir sonraki anda nerede olacağını bilmemenin hafifliğini, özgürlüğünü hissederiz. Artık yolda tek başına değilizdir, tüm evrenle BİR ve BÜTÜNÜZDÜR.

Leave a Reply

Your email address will not be published.