Hayat İlişkimiz
Blog yazmaya başladıktan sonra yazılarımın arkasındaki ruhsal sebebi bulmaya çalıştım. Gördüm ki her yazdığım yazıda mutlaka bir umut ışığı var, tüm belirsizliklere ve hayatta olanlara rağmen hem kendime hem de okumaya vakit ayıranlara başka bakış açılarını göstermeye çalışıyorum. Hayatımızın neresinde olursak olalım hep bir yolu ve çaresi olduğuna inanıyorum çünkü.
Bazı haftalar yazı yazamıyorum, geçen hafta olduğu gibi, çünkü benim de umudumu ve çarelerimi göremediğim zamanlar oluyor. Bu sınırsız dünyada olasılıklara değil imkansızlıklara odaklandığımı fark ediyorum. Ne anlamı var ki diyorum. Hala neden yazmaya çalışıyorsun, bak haberlere her gün daha da bataklığa saplanıyoruz çıkış yolu yok diyorum kendime.
Bazı günler artık hiç yazmamayı düşüyorum. Benim yazdığım kaynak içimdeki umut, şükür, inanç ve sevgi, o olmadan konu ne olursa olsun anlamı olmuyor.
Ne mutlu ki bugün yine içimdeki o çocuksu umudu yakaladım, sabah sabah okuduğum ve duyduğum tüm o felaket haberlerine rağmen. Aslında bugün hayatımda değişen hiçbir şey olmadı, olan neydi biliyor musunuz? Sabah işe gitmek için evden çıkarken komşumuzun dünyalar güzeli o sevimli köpeğinin beni gördüğü zaman duyduğu sevinç, coşku ve sevgiye tanık oldum.
Saf, koşulsuz, sınırsız bir sevgi bana doğru aktı, kalbimdeki ışığını kıstığım o, her şeyin sevgi olduğu umudumu canlandırdı. O bana sevgiyle baktıkça ben de sevgiyle baktım ona ve etrafıma. Ve işte o an anladım ki biz hayata nasıl bakarsak ne anlam verirsek o da bize öyle bakar ve öyle davranır.
O zaman sordum kendime “Ben hayata nasıl bakıyorum? Benim hayatla ilişkim nedir? “ Allah’ın ruhundan üflediği insanlar olarak hayatla ilişkimiz nasıl ?
Hayat engellerle dolu bir yarış pisti mi? Yoksa her an savaşmak zorunda olduğumuz ve hayatta kalmak için mücadele verdiğimiz bir hayatta kalma oyunu mu? Ben hayattan korkuyor muyum yoksa var olmaktan dolayı şükür mü duyuyorum? Hayat ona güvenmek istediğim ama bir türlü güvenemediğim, çünkü sürekli karşıma acılar ve zorluklar çıkartan bir yer mi?
Bunun gibi birçok soru kafamda sıralanmaya başladıkça anladım ki hayatı sevmek istiyorum ama çok korkuyorum. Teslim olmak istiyorum ama incinebilir olmaktan korkuyorum. Kendim olmak ve içimden geldiği gibi yaşamak istiyorum ama maskelerimi bırakmak beni savunmasız bırakacak sanıyorum. Güzellikleri ve yaratımın muhteşemliğini görüp, şükredip onları doya doya yaşamak istiyorum ama kaybetmekten korkuyorum.
Hayattan ve bizi yaratandan kalbimin, ruhumum yapmak istediklerini yapmak için fırsat istiyorum ama hayal kırıklığı yaşamaktan korkuyorum. Başarmak istiyorum ama hata yapmaktan korkuyorum, sevmek istiyorum ama acı çekmekten korkuyorum. Yaşamak istiyorum ama kontrolü elimde tutmak istiyorum. Huzurlu olmak istiyorum ama olanı kabul etmiyorum. Umut dolu bir yaşamım olsun istiyorum ama inancım hep kısa kalıyor.
Yaşam çok zengin, sınırsız olasılıklara gebe, her an değişiyor ve bizim odaklandığımız neyse onu bize sunmaya hevesli. Ne istersen o olacağım diyor. Zaten olan ve değiştiremeyeceğin geçmişe veya kontrolün olmayan geleceğe odaklanmak yerine şimdi bana odaklan diyor. Bu anın içindeki zenginliklere odaklan ve ben de sana sınırsız olasılıklar içinden senin gördüklerinden daha fazlası olayım diyor. Bir çiçeğe bakarken orada ol, güzelliğini gör diyor, bir köpeği severken orada ol, sevgiyi hisset diyor. Kalbimizi attıran, her an nefesimizle bizi canlı ve hayatta tutan bu gücün sevgisini görmek, hissetmek ve şükretmek.
Hayatla ilişkimi yeniden kuruyorum. Ama’lardan özgür, korkusuzca…