Cesur Savaşçı Kız Çocuğun Hikayesi

Cesur Savaşçı Kız Çocuğun Hikayesi

Cesur Savaşçı Kız Çocuğun Hikayesi

Bu hafta size çok etkilendiğim bir kitaptan alıntı yapmak istiyorum.  Debbie Ford ‘un “Cesaret” adlı kitabı. 2012 de yayınlanan bu kitap uzun süre New York Times Bestseller listesinde kalmıştır.

Debbie Ford bu kitabında korkularımızı aşıp içimizde var olan cesareti ortaya çıkartmak için neler yapabileceğimizi paylaşıyor bizimle.

Kitaptaki hikaye özetle şöyle:

Genç cesur savaşçı gözlerinde sevgi, yüreğinde merhametle doğar. Dünyada kendine düşen görevi yerine getirmeye hazırdır. Neşeyle en sevdiği elbiseyi, çizmeleri ve eldivenlerini giyer. Sonra kibarca ona güçlü savaşçı kadın atalarından aktarılmış çok sevdiği kadife pelerinini çıkarır. Saçları rüzgarda savrulup atı dört nala koşarken, onun yardımına muhtaç olan yakınlardaki köye doğru ilerlemektedir. Aniden önünde yola dizilmiş bir grup adam görür. Masum yüreği bir sorun olduğunu düşünür ve onun yardımına ihtiyaçları olup olmadığını merak eder. O atıyla yavaşlarken iri yarı adam bağırır “Ne işin var burada? Nereye gidiyorsun?” Genç, cesur savaşçı gururla yanıtlar,” bir sonraki köye gidiyorum yardımıma ihtiyaçları var. Benim amacım hizmet etmektir.” Ve bununla birlikte adamların haykırışlarını duyar,” Git buradan, git. Sen genç bir kızsın. Bu iş sana düşmez. Bu erkeklerin dünyası ve ancak erkeğin yapacağı bir iş.” Kız yanıtlar,” Erkek değilim, biliyorum, ama sizinle birlikte hizmet etmek için gereken güce sahibim.” Adamlar kahkahalarla güler. “Sen savaşçı falan değilsin. Biz seni evine göndermeye geldik.”

 

 Kız adamların hakaretlerine maruz kaldıktan sonra, dizginlerini çeker ve geri döner. Yavaşça uzaklaşırken neden kendini ifade edip başkalarına hizmet edemeyeceğini merak eder. Daha önce hiç “Bu erkeklerin dünyası” sözünü duymamıştır. Kendi teşviklerini sorgulamaya ve kuşkulanmaya başladıkça, kafasının içinde zar zor tanıdığı bir ses duyar. Bu onu her sabah, “Sen dünyaya kusursuz bir armağansın. Yapamayacağın hiçbir şey yok. Dünyada senin gibi birisi daha yok. Sana ihtiyacımız var.” diyerek uyandıran Cesaretin sesine benzememektedir. Bu yabancı sesin onun uyardığını duyar, “Burası güvenli değil. Dikkatli ol, sen kendini ne sanıyorsun. Sen özel falan değilsin. Dünyanın sana ihtiyacı yok.” Kendinden kuşku duyan genç savaşçı durur ve bir anlık dalgınlığından uyandığında artık aynı değildir. Transa geçmiştir. Soylu atının üzerinde kalıp insanlara yardım etme, onların yüreklerini iyileştirme görevine devam edeceği yerde, ona söylenenleri yapar. Dünyaya sahip olduğu potansiyeli sunmak yerine, gelip onu öpecek, daha iyi bir yere götürecek ve anlamsızlıklarla dolu hayattan kurtaracak prensini beklemek zorunda olan çaresiz, aciz bir kız olduğu hikayesine inanır. Bir anda korku ve adaletsizliği alt eden genç bir savaşçıdan kimsenin göremediği, hiçbir önemi olmayan, sesi olmayan ürkek bir çocuğa dönüşür. Böylece cesur savaşçı çocuğun ölümü gerçekleşir.

 

Hepimizin buna benzer kendimize anlattığımız masalları vardır. Bizi cesur savaşçımızdan alıkoyanın geçmişte derinlere gömülmüş bir engel olduğunu fark ettiğimizde bu engelleri bulup onlardan vazgeçmeliyiz. Cesur savaşçımızın pelerinini takıp bize yol göstermesine izin vermeliyiz. En büyük cesaret kendimize sahip çıkmaktır, özür dilemeden, mazeret göstermeden ve maskelere başvurmadan.

Kendimize gerçekten inanmak ne büyük cesaret. Savunmasız olacak kadar cesur olmak ne büyük özgürlük. Kız ya da erkek demeden aslında biz söylenenlere inanmak yerine kendimize inanmayı seçmek ve içimizdeki cesur savaşçının var olmasına izin vermek…

Leave a Reply

Your email address will not be published.